Sabır, üzüntü, sıkıntı ve acılara karşı direnme gücü göstermektir. Kur’an-ı Kerim’de insanlara sabırlı olmaları öğütlenir. Sabırlı davrananlara Allah’ın yardım edeceği belirtilir. Bakara suresinin 153. Ayetinde Allah, “Ey iman edenler, sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin, muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” buyurur. Hz. Muhammed de, “Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve iyi bir özellik verilmemiştir.” (Buharî, Zekât, 50.) diyerek sabrın insan için gerekli ve önemli bir özellik olduğuna dikkat çekmiştir.
Hz. Muhammed sabırlı bir insandı. O, hayatı boyunca pek çok sıkıntılarla karşılaşmıştır. Daha doğmadan önce babasını, altı yaşında annesini ve sekiz yaşında da dedesini kaybetmiştir.
Yetim ve öksüz olmanın getirdiği sıkıntıları sabırla aşmıştır. Hz. Fatıma’nın dışındaki çocukları kendisi hayattayken vefat etmiştir. O, bu durumlar karşısında üzülmekle beraber hep sabırlı davranmıştır. Çünkü o, Allah’ın, “...Sabredenlere ödülleri hesapsız verilecektir.” (Zümer suresi, 10. ayet.) mesajını hayatında bir ilke olarak kabul etmiştir.
Hz. Muhammed kendisine elçilik görevi verildikten sonra farklı sorumluluklar üstlenmiş, çeşitli sıkıntılarla karşılaşmıştır. Allah onu tebliğ, davet, öğüt ve uyarı görevleriyle sorumlu tutmuştu. İslam’ı anlatmış, insanlara yol göstermiş ve örnek olmuştur. Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda bana yapılan eziyet kadar kimseye eziyet yapılmamıştır. Kimse benim kadar baskıya maruz kalmamıştır. Öyle otuz gün ve gece geçirdim ki benim ve Bilal’ın yanında yiyecek hiç bir şey kalmamıştı.” (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, C 1, s. 327.) O, sabırla bunların üstesinden gelebilmiştir.
Peygamberimiz bütün hakaret ve eziyetlere rağmen yılmamış, sabretmiş ve davasından vazgeçmemiştir. Allah, onu önceki peygamberlerin hayatından örnekler vererek teselli etmiş ve yardımının her zaman sabredenlerle beraber olduğunu hatırlatmıştır. Bu durum En’âm suresinin 34. ayetinde şöyle ifade edilir: “Andolsun ki senden evvel de peygamberleri yalanlanmışlardı. Fakat yalanlandıkları ve eziyete uğradıkları şeylere karşı sabretmişlerdir. Nihayet onlara bizim yardımımız gelip yetişti...”
Peygamberimiz, davet ettiği dine önce kendisi inanmış, samimiyetle bağlanmış, ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaksızın davetini sabırla sürdürmüştür. İslam’ı anlatırken uğradığı haksızlıklara, ölüm tehditlerine, Mekke’yi terk etme pahasına sabretmiştir.
Hz. Muhammed, insanları İslam’a davet etmeye başladığı zaman putlara tanrılık yakıştıran bir topluma, “Allah’ın bir ve tek” olduğunu çekinmeden ilan etmiştir. Doğup büyüdüğü toplumun, din ve âdetlerinin yanlış olduğunu söylemiştir. Uhut ve Huneyn savaşlarında düşman askerleri psikolojik bir hava oluşturarak Müslümanların moralini bozmak istemişlerdi.
Hz. Muhammed, dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ordunun toparlanmasını sabır ve cesaretiyle sağlamıştır. Özellikle Uhut Savaşı’nda birkaç yerinden yaralanan, dişi kırılan Hz. Peygamber cesaretinden hiçbir şey kaybetmemiştir. (İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 174.) O hicret ederken mağarada müşrikler tarafından yakalanmak üzere oldukları bir anda “...Üzülme! Allah bizimle beraberdir...” (Tevbe suresi, 40. ayet.) diyerek yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir’i teselli etmiş ve soğukkanlılığını hiç bozmamıştır. Müşriklerin yaptığı birtakım cazip teklifleri geri çevirmiş; kararlılığını şu meşhur sözüyle ortaya koymuştur: “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar yine de yolumdan dönmem.” (Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, C 1, s. 82.) O, cesaretiyle de insanlara örnek olmuştur. Bizler de Hz. Muhammed’i sabır ve cesaret konusunda örnek almalıyız.